Aşağı Fırat ve Dicle havzalarındaki sulanabilir geniş ovalardan oluşan Semsûr (Adıyaman), Elûh (Batman), Amed (Diyarbakır), Dîlok (Antep), Kilîs (Kilis), Mêrdîn (Mardin), Sêrt (Siirt), Ruha (Urfa) ve Şernaq (Şırnak) illerini kapsayan Berrîya Kurdan, 1941′de düzenlenen Birinci Türkiye Coğrafya Kongresi ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi olarak adlandırılmıştı. Güneyinde, Kuzeybatı Kürdistan (Suriye), güneydoğusunda ise Güney Kürdistan (Irak) ile sınırı bulunan bu bölge toplamda 75.358 km² alanı kapsamakta ve Kürt coğrafyasının yaklaşık %12′lik kısmını oluşturmaktadır. Kürdistan’ın kuzeyine göre daha az yağış alan bu bölgenin su ihtiyacını karşılamak, verimli tarım arazilerini ekilebilir kılmak ve nehir sularının sulama ve enerji üretimi amacıyla değerlendirmesi için hazırlanan Güneydoğu Anadolu Projesi’nin uygulama alanı da bu bölgedir. Öyle ki Kürdistan’ın en büyük nehirleri olan Fırat ve Dicle kuzeyden doğarak bu bölgeden geçer ve Şattül Arap’ta birleşirek sularını Basra Körfezi’ne boşaltırlar.
Kuzey Kürdistan’daki kullanılabilir su kaynakları ve tarım alanları daha ilk yıllarında bile Türkiye Cumhuriyeti’nin dikkatini çekmiş bir konuydu. Mustafa Kemal, iktidarı döneminde çeşitli Kürt raporları hazırlatmıştı. Bu raporların bir çoğunda (özellikle dönemin İktisat Vekili Celal Bayar’ın raporunda) bölgedeki kaynaklardan faydalanılması gerektiği vurgulanmaktaydı. Bölgedeki su kaynaklarından elektrik üretilmesiyle ilgili olarak 1936 yılında Elektrik İşleri Etüd İdaresi kurulmuştu ve bu idare, Kürdistan’ın kuzeyinde yer alan Elazîz’de (Elazığ) uygulanacak olan Keban Projesi ile yoğun etüdlere başlamıştı. Bu tarihten başlanarak Fırat Nehri’yle ilgili bütün detaylar incelenmiş ve sonuçlarının tespiti için rasat istasyonları kurulmuştu. 1938 yılına gelindiğinde Keban boğazıyla ilgili jeolojik ve topoğrafik etüdlere eğilmiş olan idare 1950-1960 yılları arasında sondaj çalışmalarına ağırlık vermişti. 1954 yılında kurulan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün de çalışma alanını çoğunlukla Kürt bölgesi oluşturmuştu. 1964 yılında Fırat Havzası İstikşaf Raporu, 1966 yılında ise Aşağı Fırat İstikşaf Raporu ve aynı yıl Dicle Nehri üzerindeki kullanılabilir alanları ve su hacmini değerlendiren Dicle Havzası Raporu hazırlanmıştı. Böylece Kürdistan’ın kaynaklarından ne şekilde yararlanılacağı da açığa çıkmıştı. Nitekim 1965′te Fırat Nehri üzerindeki ilk baraj olan Keban Barajı’nın temelleri atılmış ve ardından Kürt coğrafıyasında bir dizi baraj için etüd çalışmalarına başlanmıştı. 1980 yılında Fırat ve Dicle Havzaları ile ilgili projeler bir çatı altında birleştirildi ve böylece Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) oluşturulmuş oldu.
GAP Projesi, 13 büyük projeden oluşmakta ve 15 baraj ile 18 hidroelektrik santralin yapımını kapsamaktaydı. Proje bitiminde hidroelektrik enerji üretiminde 22 milyar KW-saat artış sağlanması, sulanan tarım alanlarının 1.8 milyon hektar artması beklenmekteydi. Bu proje kapsamında 47 adet su depolama tesisi ve 86 adet su pompalama istasyonunun yapıma da yer alıyordu. Bu proje kapsamında Fırat Nehri üzerinde Atatürk (Urfa), Birecik (Urfa), Karakaya (Elazığ) ve Karkamış (Urfa) Barajları; Dicle Nehri üzerinde Cizre (Şırnak), Dicle (Diyarbakır), Ilısu (Batman), Kıralkızı (Diyarbakır) Barajları; Batman Çayı üzerinde Batman Barajı (Batman); Bugur Çayı üzerinde Dumluca Barajı (Mardin); Göksu Çayı üzerinde Göksu Barajı (Diyarbakır); Hacıhıdır Çayı üzerinde Hacıhıdır Barajı (Urfa); Murat Nehri üzerinde Keban Barajı (Elazığ); Perisuyu üzerinde Özlüce Barajı (Elazığ) ve Sarım Çayı üzerinde Silvan Barajı (Diyarbakır) yapılması planlanmaktaydı. Ayrıca projede Ceylanpınar, Diyarbakır, Harran, Suruç ve Antep ovalarında yer alan 1.3 milyon metreküp yeraltı su kaynağı da saptanmıştı. 2005 yılında bitmesi beklenen ve henüz bitirilemeyen bu proje için 2003 yılına kadar 16.6 milyar ABD doları harcanırken bu proje için toplamda 35 milyar ABD doları ayrılmıştı.
GAP’ın en büyük ayağı olan ve dünyanın da 5. en büyük barajı kabul edilen Atatürk Barajı’nın (önceleri Karababa olan bu barajın adı, 1981′de Mustafa Kemal’in 100. doğum yılı sebebiyle Atatürk Barajı olarak değiştirildi) ve Hidroelektrik Santrali’nin temeli 3 Kasım 1983′te devlet başkanı Kenan Evren tarafından atıldı. Bu baraj tesisinin tamamlanmasıyla bölgede 8.8 milyar KW-saat kadar enerji üretilmesi ve 700 bin hektar tarım alanının sulanması beklenmekteydi. Atatürk Barajı sulama projesi kapsamında Antep, Urfa, Adıyaman, Kahta, Besni, Diyarbakır Havzası, Nusaybin ve Silopi ile Cizre ovaları da yer almaktaydı. Urfa’nın Hewag (Bozova) ileçesine 24 km uzaklıktaki bu barajın inşaatı 1990′da bitirildi. 1992′de de santralin ilk ünitesi devreye girdi. Atatürk Barajı’nın sularını Harran ve Ceylanpınar ovalarına akıtacak 26′şar km’lik, dünyadaki en uzun sulama tüneli olan Urfa Tüneli’nin kapakları 9 Kasım 1994′te düzenlenen bir törenle açılarak Harran Ovası’na su akıtılmaya başlandı.
Kürtlerin sosyo-ekonomik durumlarında önemli değişiklikler ortaya çıkaracak bu proje ortaya atıldığı ilk günden bu yana Türkiye için “Kürtlerin entegrasyonu” anlamını da taşıdı. GAP projesinin uygulanmaya başladığı tarihten sonra 300′ün üzerinde Kürt yerleşim birimi sular altında kaldı ve 35 tanesinin yeri değiştirildi. Su altında kalan alanlarda yaşayan Kürtlerin büyük bir kısmı Ege, Trakya ve İç Anadolu bölgelerine göçertildi. Kürt kaynaklarının eğemen güçler tarafından tüketildiği ve Ortadoğu’daki su kaynakları sorunundan dolayı büyük bir koza dönüştüğü gerçeği her ne kadar Kürtler tarafından iyi anlaşılmadıysa da Kürt Mahmudî Aşireti’nin dağıtılması, Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması ve baraj alanlarında gerekli tedbirler alınmadığı için Kürt antik kentlerinin yok edilmesi bu tür önemli projelerin birer özeti gibiydi.